Sivil Kadın
Türkiye’de Kadın ve Sivil Toplum
Ömer Çaha
İçindekiler
BÖLÜM 1
MODERN SIYASET DÜSÜNCESINDE SIVIL TOPLUM VE
KADINA BIÇILEN ROL
1. Sözlesmeci Teorilerde Sivil Toplum ve Kadin
2. Sivil Toplumun Devletten Ayrismasi ve Kadina Biçilen Rol
3. Marksist Düsüncede Sivil Toplum ve Kadin
4. Alternatiflerin Alani Olarak Sivil Toplum
BÖLÜM 2
FEMINIZM VE KADINLARIN SIVIL TOPLUMU
1. Feminist Teoriden Feminist Politikaya
2. Feminizmde Esit Haklar Politikasi
3. Feminizmde Farklilik Politikasi
4. Fransiz Feminizmi’nde Farklilik Politikasi
5. Feminizmin Kamusal Otonomi Politikasi
BÖLÜM 3
OSMANLI’DA KADIN VE KADIN HAREKETI
1. Osmanli Toplumunda Kadin
2. Bati Medeniyetine Giden Yolda Kadin
3. Sivil Toplumun Gelisme Zemini Olarak Kadin Sorunu
4. Yerli Feminizmin Ortaya Çikisi
BÖLÜM 4
CUMHURIYET TÜRKIYE’SINDE KADIN
1. Cumhuriyetin Medeniyet Degisimi ve Kadina Biçilen Rol
2. Kadin Konusunda Yapilan Reformlar
3. Kadinlarin Oy Hakki Mücadelesi
4. Kadinlarin Kamusal Alandaki Performansi
5. Cumhuriyet Dönemi Modernlesmesi ve Kadin
6. Ankarali Selma Tipinden Proleter Baciya Kadin ve Kolektif Kimlikler
BÖLÜM 5
TÜRKIYE’DE FEMINIST UYANIS: SÖYLEMLER VE POLITIKALAR
1. Feminist Hareketin Ortaya Çikis Süreci
2. Esitlikçi Feminizm ve Esitlik Politikasi
3. Radikal Feminist Söylem ve Farklilik Politikasi
4. Sosyalist Feminizm ve Kamusal Alanla Bütünlesme Politikasi
BÖLÜM 6
SOKAK FEMINIZMI:
KADINLARIN SOKAKLARDA YANKILANAN SESI
1. Feminist Eylemin Merkez Üssü: Siddete Karsi Mücadele
2. Feminizmin Türkiye’deki Yankilari ve Gelen Tepkiler
3. Feministlerin Türk Siyasetindeki Dönüstürücü Etkileri
BÖLÜM 7
SOKAKLARDAN KURUMLARA FEMINIST HAREKET
1. Feminist Örgütlenme Arayisi ve Ortaya Çikan Kurumlar
2. Akademik Feminizm Ya da Akademyada Feminizm
3. Sessiz Devrimin Pembe Yüzü
4. Feministlerin Kemalizm’den Postmodernizme Yolculugu
BÖLÜM 8
ISLAMCI KADIN HAREKETI
1. Duvarlarin Arkasindan Görünür Mekanlara Islamci Kadin
2. Islamci Kadin Rolünün Dönüsümü:
Itaatkar Ev Hanimindan Sorgulayici Birey Kadina
3. Islamci Kadin Hareketinde Kurumlasma Örnekleri
4. Islamci Kesimlerde Kadin Yayinlari
5. Islami Feminizm: Islam’in Kadin Bakis Açisiyla Yorumu
6. Islami Feminizmin Türkiye’deki Serüveni
BÖLÜM 9
KÜRT KADIN HAREKETI
1. Üçüncü Dalga Feminizm: Beyaz-Batili Olmayan Kadin Hareketi
2. Kürt Kadin Hareketinin Politik Arka Plani
3. Kürt Kadin Dergileri ve Feminizmin Etnik Sesi
4. “Ötekiler” Üzerinden Insa Edilen Kimlik
5. Çifte Kimlikli Kadin Hareketi: Kürt Feminizmi
BÖLÜM 10
TÜRKIYE’DE KADIN HAREKETI VE SIVIL TOPLUM
1. Feminen Sivil Toplum Hareketi Olarak Feminizm
2. Türkiye’de Gelisen Feminizmin Ayirt Edici Özellikleri
3. Feminist Siyaset Tarzi ve Sivil Toplumcu Boyutu
KAYNAKÇA
EKLER
EK 1: Kadin Haklari Yönünde Yapilan Reformlar
EK 2: Kadinlarin Dünyada Oy Hakki Elde Ettigi Tarihler
EK 3: Dünya Parlamentolarindaki Kadin Oranlari
ÖNSÖZ
Sanatçı Stella Marrs, bir kartpostalında, “seni de içine alacak şekilde yeniden tanımlamalısın feminizmi” der. Gerçekten feminizmin Marrs’ın ifade ettiği biçimiyle yeniden tanımlanmaya ihtiyacının olup olmadığı bugün feministler arasında tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Sivil Kadın: Türkiye’de Kadın ve Sivil Toplum adlı kitapta yer alan değişik kadın hareketlerini dikkate aldığımızda bu çalışmanın, kendi çapında Marrs’ın altını çizdiği sorunu tartışmaya çalıştığı söylenebilir.
Bu çalışma, 1996 yılında yayınlanan “Sivil Kadın: Türkiye’de Sivil Toplum ve Kadın” adlı çalışmamın son yirmi yıldaki gelişmeleri de içeren yeni bir versiyonudur. Doktora tez konumu oluşturan Sivil Kadın’ı o zaman değerli dostum Ertan Özensel’in katsıyla Türkçe’ye aktarmış, gerekli revizyonları yaparak yayınlamıştım. Çalışmanın ilk iki baskısı kısa bir süre içinde tükenmesine rağmen yeni baskısının yapılmasına gönlüm bir türlü razı olmadı. Nedeni şuydu: Türkiye’de 1980’lerin başından itibaren başlayan kadın hareketini 1992 yılına kadar getirmiş, orada bırakmıştım. Oysa o tarihlerden sonra Türkiye’de kadınlar cephesinde yeni gelişmeler oldu. Feminist hareket kurumlaşma sürecine girerken, Kürt kadınlar 80’lerden beri devam ede gelen feminist hareketten ayrılarak kendi yayınlarında seslerini duyurmaya başladılar. Yine İslamî kadınların başörtüsü etrafında sokaklara taşıyan eylemleri 2000’li yıllara doğru gelindikçe Türkiye’yi meşgul eden en önemli konulardan biri oldu. Başlangıçta başörtüsü etrafında sisteme katılım talebi olarak ortaya çıkan bu hareket, zamanla kendi içinde “kadın haklarına” karşı bir duyarlılık geliştirerek geleneksel İslamî normlara karşı bir reaksiyon da geliştirdi. Bütün bunları ele almadan yeni baskısı yapılacak olan Sivil Kadın doğrusu eksik kalacaktı. Bu bakımdan piyasadan, üniversite çevrelerinden, dostlarımdan, kitabı basan yayınevinin yanı sıra başka yayınevlerinden gelen ısrarlı isteklere rağmen kitabın yeni baskısının 2010 yılına kadar yapılmasına izin vermedim.
Kitabın mevcut haliyle, sözünü ettiğim alanları kaleme almış olarak okuyucunun huzuruna kendime göre “gönül rahatlığıyla” çıktığımı düşünüyorum. Çalışmayı dördüncü baskıya hazırlarken gözden geçirip ufat tefek ilaveler yapmakla yetindim. Zira kitabın, kapsadığı konular ve tezler itibariyle kadın hareketlerinin bugünkü resmini büyük ölçüde yansıttığını düşünüyorum.
Kitabın 2010 yılındaki baskısı, Women and Civil Society in Turkey: Women’s Movements in a Muslim Society başlığıyla İngilizce olarak da yayınlandı. İngilzce baskısının, takip edebildiğim kadarıyla on civarında saygın uluslararası dergilerde tanıtımı ve analizi yapıldı. Bu da, kitabın bir Müslüman toplumdaki kadın hareketleriyle ilgili olarak uluslararası camiada ilgi uyandığırıı gösteriyor.
Kuşkusuz her tür takdir okuyucunun olacaktır. Sivil Kadın’ın eski baskılarında yer alan bölümleri önemli ölçüde yeniden ele aldım. Bu revizyonu yaparken, çalışmanın üzerinden geçen yirmi yılı aşkın süre içindeki gelişmeleri dikkate almaya çalıştım. Ama bu kitabın esas yeniliği ilave ettiğim üç yeni bölüm. Bu üç yeni bölümün iki yıllık emeğin karşılığında ortaya çıktığını söyleyebilirim. Üç bölümü yazmak için 2010 yılına kadar feminist, İslamî ve Kürt kadın grupları tarafından yayınlanan dergilerin hemen hemen tümünü incelemeye çalıştım. İncelediğim dergiler, takip eden bölümlerde görüleceği gibi kırk elli civarında bir sayı oluşturmaktadır. Gerçekten yoğun bir emeğin sonucunda bugün Sivil Kadın’ı yeni haliyle tamamlamış olmanın şahsıma verdiği haz ve mutluluk kelimelerin ötesinde bir yere sahip.
Bu kitabı yazarken karşılaştığımız sorunlardan biri ne yazık ki dil sorunu oldu. Kavramları dillendirme biçimimiz zihinsel haritamızı ortaya koyduğu gibi durduğumuz mahalleyi ya da cepheyi de göstermektedir. Bu bağlamda altını çizmek istediğim sorunlardan biri İslamî kesimdeki kadınları tanımlamakta karşılaşılan sorun. Bu kitapta değişik yelpazede İslamî gruplar analiz edilmiştir. Bunların içinden kendini “İslamî” olarak tanımlayan olduğu gibi bu kimlikle arasına şiddetle mesafe koyanlar da var. Dolayısıyla bu kesimdeki tüm kadınları İslamî gibi bir etiket altında analiz etmek, bu kimliği benimsemeyenlere karşı haksızlık olur. Aslında tümünü kuşatan ortak kavram Müslüman kadındır. Ancak bu durumda da Müslüman olduğu halde bu kesimlerin dışında kalan ve başka kimlikleri önceleyen söz gelimi feminist, Kemalist, Kürt vs. gibi kadınları dışlamış oluyorsunuz. Bu sorunu aşmak için burada analiz edilen değişik İslamî kesimden kadınları “İslamî kadın” gibi bir sıfatla ifade etmeyi tercih ettik. Bir yaşam biçimini, bir oluşumu, bir normu veya değeri tanımlarken İslamî sıfatını kullanmak kuşkusuz sorun değil; ancak bir insanı bu şekilde tanımlamak Türkçede kulağa çok hoş gelmemektedir. Buna rağmen kuşatıcı olması bakımından bu tanımlamayı kullanmayı tercih ettik. Bunun ötesinde, burada analiz edilen her kesimin kendini anlatırken veya tanımlarken kullandığı dile ve kimliğe özenle dikkat etmeye çalıştık.
Sivil Kadın kitabımın yayınlandığı 1996 yılından sonra hem Türkiye’de hem de değişik ülkelerde Türkiye’deki kadın sorunu, kadın hareketi, İslam ve kadın gibi konularda konuşmalar yaptım, tebliğler sundum, konferanslar verdim. Çoğunda karşılaştığım soru, “bir erkek olarak bu konuya neden merak sardığım” oldu. Hepsinde hemen hemen benzer yanıtlar verdim: Kendi evimizden, yakın çevremizden başlayarak uzak çevremize kadar yayılan genişçe alanda kadının ezildiği, ikincil planda kaldığı, türlü türlü ezilme biçiminin değişik boyutlarının bulunduğu bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir toplumda yaşayan bir erkek olarak “adalet duygumun” gereği olarak bu konuyu kendime dert edindim.
Bir doktora tezi, Türkçe’de bir kitap, İngilizce ve Türkçe değişik makaleler, bir erkek olarak kadınlara karşı borçlu olduğumuz adalet duygumun bir yansıması. Aynı ailede doğduğum, büyüdüğüm, ama bir erkek olarak bugün kendileriyle aramda neredeyse kaf dağı kadar mesafenin bulunduğu kendi kız kardeşlerim, aynı sokakta büyüyüp, aynı oyunları oynadığım, ama okullaşmayla birlikte kendisiyle aramda duvarların, dağların yükseldiği kız arkadaşım, kırk küsur yıllık yaşamımda kendince değişik nedenlerden dolayı ezilmelerine tanık olduğum nice kadınlara karşı belki de bir vicdan borcunu ödeme çabası. Erkek olmanın, içinde doğduğumuz toplumda ve kültüründe sağladığı avantajın küçük bir diyeti bütün bu ilgim.
Kişisel yaşam öykümün ötesinde kadın konusu, kadının yaşamın belki de tümünü kuşatan öneminden dolayı bir akademisyenin, bir yazarın ilgisini çekmesi gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki, medeniyet dediğimiz şey kadın üzerinden üretilen bir değer, insanlıkta bir olgunlaşma ve derinleşmedir. Kadının medeniyet, medeniyetin de kadın olduğunu söyleyebiliriz. Kadından uzak toplumların medeniyete ne kadar yakın olabilecekleri konusu şahsım için ciddi bir soru, kuşku götüren ciddi bir konudur. Toplumunda, kültüründe, sanatında, ekonomisinde, siyasal yaşamında, sokağında, stadında, spor salonunda, mabedinde kadının bulunmadığı bir toplum ne kadar “medeni” olabilir ki? Böyle bir toplum medeniyeti getiren değerleri ne kadar yaratabilir; şiddet, çatışma, üstünlük, hegemonya, baskı ve baskınlık üreten bir kültürden kendisini ne kadar alıkoyabilir?
Kadından arınmış toplumlar şiddet içeren kültür üretirler. Taciz ve tecavüzün, kadınsız, kadına aç toplumun ürettiği vulgar ve kaba bir kültürün ürünü olduğunu unutmamak lazım. Bu kültür aynı zamanda hak, hukuk, kural, nezaket, incelik ve empati tanımaz değerlerle doludur. Medeniyet kanunlar üzerinden gelişmez; bu tür değerler üzerinden gelişir. İçinde Türkiye’nin de bulunduğu kadından yoksun Müslüman toplumların medeniyetle aralarındaki derin mesafenin bu değerler üzerinden açılmış olduğunu düşünmek yanlış olmasa gerek. Benzer şekilde empati, insanın karşı cinsin gözüyle olaylara bakışıyla başlayan bir süreç. Kolektif bakışaçısını kadından arındırmış olan bir toplumda empati ve buna bağlı değerler nasıl gelişebilir?
Üniversitede sosyoloji öğrencisiyken “Kadın Olmak Zor” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda kadının genel olarak “iktidar”, ama özel olarak da “siyasal iktidar” elinde nasıl bir iktidar malzemesi olarak kullanıldığını anlatmaya çalışmıştım. Dostlarımın, “bir erkek olarak kadın olmanın zorluğunu” nasıl bilebileceğime ilişkin takılmaları olmuştu. Büyük ölçüde haklıydılar. Gerek genel olarak dünyada, gerekse ülkemizde gelişen kadın hareketi ya da “hareketleri” ana hatlarıyla iki şey getirdiler: “kadın politikası” ve “kadın bakışaçısı”. Birincisinin bir cinsiyet mücadelesi olmakla birlikte erkeklerin de desteğini alabilecek bir boyutu var. Ama ikincisi bir deneyim meselesidir. Bakışaçısı, ancak yaşanarak, tecrübe edilerek kazanılan, elde edilen bir şey. Sanıyorum bir erkek olarak “kadın sorunu”yla ilgili bir konuya el attığımda deneyim eksiğinden dolayı kaçınılmaz olarak arkamdan bir sürü eksiklik bıraktığımın farkındayım. Kadın olarak kadın sorununu yaşayan, değişik cephelerde ya da isimler altında kadın hareketini yürüten, bu konuya gönül ve emek veren insanları, yayınları, kuruluşları bir erkek olarak hakkıyla analiz edememiş veya anlayamamış, hatta yanlış olarak anlamış olmam kaçınılmaz diye düşünüyorum. Bu bakımdan burada incelediğim, araştırma konusu edindiğim tüm kadınların, aktörlerin engin hoşgörüsüne sığınıyorum.
Kuşkusuz her çalışmada teşekkür edilmesi gereken insanlar ve kurumlar vardır. Bu çalışmanın ortaya çıkmasında da teşekkür borçlu olduğum çok sayıda insan ve kurum vardır. Öncelikle hem bir kadın, hem de hayat arkadaşım olarak tüm çalışmalarımı, büyük bir sabır ve metanetle göğüslemenin ötesinde destek veren sevgili eşim Havva’ya, çocuklarım Melih ve Şebnem’e her tür teşekkürün yanı sıra minnet borçluyum. Eminim ki kızım, kendisinden çalarak bu çalışmaya ayırdığım zamanlarla, büyüdüğünde gurur duyacaktır. Kendisini “bir kız çocuğu” olarak her tür değerin üstünde tutan, toplumun kadınlardan esirgediği birçok şeyi kendisine cömertçe sergileyen bir babaya sahip oluşuyla da.
Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne sağladığı arşiv desteğinden dolayı özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Türkiye’deki kadın hareketinin en önemli kazanımlarından birinin hiç kuşkusuz Kadın Eserleri Kütüphanesi olduğunu, bu konuda çalışan bir araştırmacı olarak söyleyebilirim. Bu kurumun ortaya çıkmasına ön ayak olan, katkıda bulunan ve ayakta kalmasını sağlayan herkese teşekkür ederim. Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin daha fazla geliştirilerek yaşatılması gerektiği inancına bu çalışma vesilesiyle bir kez daha varmış bulunmaktayım. Bu konuda başta yerel yönetimler olmak üzere, herkese görev düştüğü kanısındayım. Kadın sorunu konusunu tartışarak bakış açımı ve bilgi dağarcığımı geliştiren, bu yönüyle her tür teşekkürü ve takdiri hak eden çok sayıda meslektaşım, dostum olmuştur kuşkusuz. İsimlerini tek tek saymaya kalkarsam bir kısmını dışarıda tutmuş olma endişesi taşıyorum. Bu bakımdan hangi düzeyde olursa olsun çalışmaya destek olan tümüne birden sonsuz teşekkürlerimi ve minnet duygularımı sunmak istiyorum.
Ömer ÇAHA
İstanbul 2017
- Baskı Tarihi
- Kasım 2017
- Baskı Sayısı
- 4. Baskı
- Yayınevi
- Savaş Yayınları
- Yazar
- Ömer Çaha
- Sayfa Sayısı
- 500
- Ebat
- 14x21
- Cilt
- --